HAYATA DAİR SAÇMALAMACALAR VOL9:
"İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman"

Bugün 3 Haziran. Kurtuluşun sabırsız
ağaçları, yeşilin en telaşlı tonunda, gecikmiş bir baharı
yaşıyor. Dikkatli dinlerseniz kuşların çığlıklarını duyabilirsiniz,
cebecinin beton yalnızlığının arasına serpilmiş ağaçlarının
dallarından. Doğru basılmış notalarla yükseliyor rüzgar bugün,
50.Yıl Parkından Mamak'a doğru, hafif ve huzurlu. Bulutlar yine
yerlerini almaya başladılar. Bugün Ankaralılar için Vivaldi'nin
ilkbaharını çalacaklar gibi gözüküyor. Sokaktan yine aynı
sesler yükseliyor. Çocuklar değişiyor, kaldırımlar değişiyor,
oyunlar değişiyor, binaların dışları, içleri değişiyor,
sokak lambaları değişiyor, asfaltlar değişiyor ama sesler hep
aynı kalıyor. Yönetimler değişiyor, yönetenler değişiyor,
yönetilenler değişiyor, yöntemler değişiyor, çığlıklar
değişiyor, hüzünler değişiyor, umutlar değişiyor, beklentiler
değişiyor, mutlu eden şeyler değişiyor, “boğazlanan bir
çocuğun kanı gibi” akıyor zaman ve hep birşeyler değişiyor. Ama değiştirilemeyecek birşeyler kalıyor hep. Mesela güneş değişmiyor, yeşil değişmiyor, mavi
değişmiyor, yağmur, bulut, deniz, özlem, umut değişmiyor.
İnsana dair birşeyler hep aynı kalıyor. Doğaya ait birşeyler
hep aynı kalıyor. Bugün yine 3 Haziran. Takvimin icadından beri
yaşanan bu tarihte aynı kalan birşeyler var hep. O değişmeyen
özü görebilen bazı insanlar geliyor zamanın bir yerinde ve bunu
anlatıyorlar insanlara. Şiirlerle, şarkılarla, resimlerle,
hikayelerle anlatıyorlar. Çoğu zaman anlamıyor insanlar onları.
Ama onlar ölümsüzlüğe erişiyorlar, zamanın çok ötesinde hep
yaşamaya devam ediyorlar. Yıllar sonra bile aynı hissi, zamanın
bir yerinde, en ihtiyacı olan insanlara, en ihtiyacı olduğu
zamanda hissettirebiliyorlar. Onlar ağacın yeşilinde, gökyüzünün
mavisinde, yağmurun kokusunda, denizin sesinde, insanın duygularında
yaşıyorlar. Ankara bugün de, her gün olduğu gibi, yine Nazım
Hikmet'i yaşıyor. İşte bunu kimse değiştiremez.